26 Ekim 2017 Perşembe

TAŞRADA FİLM OKUMASI



Neslihan Kültür
Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi
Radyo Sinema ve Televizyon
neslihankultur@maltepe.edu.tr


GİRİŞ
‘Gerçeğin sinemasını kavramanın iki yolu vardır, ilki gerçekliği görünür kıldığını sanmak, ikincisi ise gerçekliğin sorununu ortaya koymaktır. Aynı şekilde Cinema Verte’yi de kavramanın iki yolu vardır, ilki hakikati verdiğini iddia etmek, ikincisi ise hakikat sorununu ortaya koymaktır.’
Edgar MORİN

Görme ve dünyayı algılama biçimimiz hiç kuşkusuz  kundaktaki bebeklikten itibaren hayatımıza girmiştir.  O halde dünyayı görme, duyumsama hali kendi algıladığımız ve anlamlandırdığımız gerçekliktedir. Salt gerçeklik kavramı bu anlamda bir sürü soruyu beraberinde getirir. Algıladığımız dünya, oluşumuzun potasında eritilerek bize sunulmuş gerçeklik değeri ‘ötekilerin’ gerçekliğine dönüştürülmüştür. Bireyler kendi varoluşunu oluştururken bir çok koşullanmaya maruz kalmıştır. Popüler kültürün bir akım haline dönüştüğü çağımızda gerçekliğin el değiştirmesi de kuşkusuz kaçınılmaz oldu. John Fiske’nin Popüler Kültürü Anlamak kitabında da söz ettiği gibi ’bir gün sınıfta içinizde şu an kimler kot pantolon giyiyor diye sorduğumda, 125 öğrenciden 118’inin kot pantolon giydiğini gördüm. Düzeni bozan 7 öğrencimin de kot pantolonu vardı, ama o gün giymemişlerdi.’ Popüler kültürün etkileşimi yönünden yola çıkarsak medyanın koşulsuz hayatımızdaki etkisinin de insanların giyim ve davranışlarını nasıl etkilediğini aşikar bir şekilde görebiliriz.

Projenin genel amacındaki hedef, ‘sinema okur yazarlığı’ olsa da; öncelikle yönlendirilme ve etkileşim konularını ele alarak, sinemanın çağımızda etkileyicilik değeri üzerinde de durulacak ve gerçekliği-kurgusallığı sorgulatmak projenin temel amacı olacaktır.

1.Medya Okuryazarlığı
Medya okuryazarlığı terimi İngilizce “media literacy” sözcüğünden dilimize çevrilmiştir.  Medya Okuryazarlığı; yazılı ve yazılı olmayan, büyük çeşitlilik gösteren formatlardaki (televizyon, video, sinema, reklâmlar, internet v.s.) mesajlara ulaşma, bunları göstergeler üzerinden çözümleme, değerlendirme ve iletme yeteneği kazanabilmek olarak tanımlanmaktadır. ,
Medya okuryazarlığının insanların hayatına girmesindeki temel neden; hedef kitlelerin yaygın ve önemli bir iletişim aracı olan medyayı, bilinçli okuması ve göstergeleri doğru algılamasıdır. O halde, medya içine aldığı geniş bir çerçevenin doğru yere konulmasında hayatımızı kolaylaştıran büyük bir etkendir.
Medya dili hiç kuşkusuz günlük hayatımızda kullanılan sözcükler dizilimiyle hayatımıza girmiştir ; ancak bunun yanında sinemadan tiyatroya, televizyondan sosyal medyaya kadar uzanan alanlarda dil bütünleştiği her iletişim aracında yeni bir anlam, yeni bir biçim kazanmıştır. Sözlerin görselle birleştiği bu alanlarda göstergelerin mesajları, sunulduğu kitle üzerindeki etkiyi bilinçli bir dönüşüme ulaştırmıştır. Medya okuryazarlı ise artık bir göstergeye dönüşen medya dilinin doğru okunması açısından hayatımızda önemli bir yere ulaşmıştır.

2.Sinema Oluşum Süreci ve Sinema Okuryazarlığına Giriş
Sinema; öykü anlatıcılığının kamera ile dışa vurumundan doğmuştur. Edebiyat gibi, tiyatro gibi bir çok sanat dallarının farklı bir yöntemle ifade etme isteği ve bunun doğurduğu hikaye anlatıcılığıdır. Lumiere Kardeşlerin, ‘Trenin Gara Girişi’ filmiyle hayatımıza giren sinema, zamanla farklı bir endüstriye dönüşmüştür.
Öncelikle ‘bir fikrim var’ ile ortaya atılan düşünce, bu fikrin bir senaryo ile tamamlanmasıyla hayat bulur. Daha sonra karşımıza çıkacak bir film oluşturma serüveninde yapımcı ile temas aşaması başlar. Fikrin, bu temasta yapımcıya sunumu ve üretilebilirlilik gerçekliği önemlidir. Yapımcının onayıyla artık finans aşaması da çözülmüş sıra üretim aşamasına gelmiştir. Bu aşamada ön hazırlık ekibi itinayla senaryoyu bir kadavraya dönüştürerek sahadaki çekim aşamasına kolaylık sağlar. Oyuncu seçimleri, yönetmen tarafından senaryo karakterlerinin uygunluğuna göre seçilip geriye kalan teknik kısımlar, teknik ekiple senaryo üzerinden tartışılır. Artık sahada bir realiteye dönüştürülen fikir yardımcı yönetmenin ön hazırlıkta yaptığı program üzerinden çekim aşamasına uygulanır. Program uygunluğunda çekilen film artık postprodüksüyon aşamasında; renk ses ve  kurgu ile somut bir göstergeye ulaşır. Artık ortaya çıkan filmi pazar aşaması beklemektedir. Önceki yıllarda filme basma zorunluluğu dağıtım için yapımcıyı finans olarak zorlayan kısımdı ; ancak günümüzde teknolojinin farklı bir boyuta ulaşmasıyla bu sorun ortadan kalkmış  DSP formatında dijital olarak yayınlabilir hale gelmiştir.
Şu aşamaya kadar söz ettiğimiz sinema oluşum serüveni artık izleyiciyle buluşarak son bulmuş bundan sonra filmi anlamlandırma, okuma aşaması başlamıştır.
Bu çalışmada araştırmasını yapacağımız konu da tam bu noktada başlamaktadır. Bir filmi, kurgusal, anlamsal, göstergebilimsel açıdan parçalayarak hedef kitle katılımıyla çözümleyeceğiz.

1.BÖLÜM
1.HEDEF KİTLE
1.1           Hedef Kitlenin Sosyo-Ekonomik Tanımı
Sinema oluşum sürecinin ardından izleyici ile buluşmuş artık asıl hedeflenen okuma aşamasına geçilmiştir. Bu bağlamda yapacağım araştırma için seçtiğim hedef kitle Adana’nın Yemişli köyünde yaşayan, 50 yaş üstü ırgat kadınlardır. Bu kadınlar, genellikle kalabalık bir aile içerisinde, kent yaşamından uzak, kendi üretim çabasında yaşayan insanlardır. Çukurovanın bu topraklarında güne erken başlanır ve iş yaşamından once evdeki temel sorumluluklar tamamlanır. Hayvanlar yemlenir, eşe ve çocuklara kahvaltı hazırlanır, evin rutin işleri tamamlanır ve artık çalışmak için köyün bir yerinde toplanarak traktörlere binilir ve tarlaya gitmek için yolculuk başlar. Her bir kadının kendi iş paylaşımı vardır bu tarlada. Varsa hasatlar toplanır yoksa ekim için toprak hazırlanır. Köyün yerlileri buraya gelen gezici işçilerle birlikte çalışmaktadır. Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen mevsimlik işçiler, buradaki yerlilerle iç içe çalışmaktadır. Mevsimlik işçilerin, yaşam alanları bir arazinin üzerine kurulmuş çadırlardan ibarettir. Sabit tuvaletleri ve mutfakları mevcut değildir. İç içe geçmiş yaşamları oldukça dramatiktir. Günlük kazançları ortalama 15 tl. olan işçilerin çalışma saatleri 8-9 saat aralığındadır.

1.2 Neden Bu Hedef Kitle?
Neden bu hedef kitle sorusunun yanıtı kuşkusuz iletişim araçlarının bir ağ gibi ördüğü insanların biraz daha dışında bir toplum olmasıdır. Ideolojik olarak medyanın etkisinden uzak, kendi halinde bir toplulk olarak tanımlayabiliriz bu kitleyi. Onlar kent hayatının aksine; doğayla iç içe, koşuşturmadan uzak yaşayan insanlar. Çalışmanın bu kısmında sinema okur yazarlığını, daha arı kişilerle çalışmak doğru olacaktır.

1.3           Taşradaki Hayat ve Medya ile İlişkisi
‘Taşra kenti’ denildiğinde beyinde nasıl bir anlam oluşur sorusunun yanıtı çok çeşitlilik göstermekte, taşra, sanatın çeşitli dallarına farklı konukluk etmektedir. Aslında taşra tam da şehir hayatının karşıtlığını ifade etmektedir bize. Şehrin gürültüsünden uzak, kendi halindeki anatomisi, zihnimizde oldukça sesiz bir tınının melodisidir adeta. O halde taşra, insanların kirlilikten ve kapitalist sistemden kısmen de olsa kurtulduğu bir bölgedir diyebiliriz. Taşrada insanlar nasıl yaşar? Taşrada insanlar, şehir hayatı ile kıyasladığımızda, gerek ulaşım, gerek sosyal hayat ve gerekse de üretim olarak yerel ve sadeleştirilmiş bir hayat düzenine sahiptirler. Medya ile olan ilişkisi de her evde olan TV kutusundan öteye geçmemektedir.
Benim sinema okuryazarlığı için seçtiğim hedef kitlem de, Adana’nın Yemişli köyünde yaşayan tarla işçisi kadınlar. Bu kadınların kent ile olan ilişkisi yok denecek kadar az... Onların rutinlerinde tüketimden çok üretim var. Hayvancılığında oldukça yaygın olduğu köyde  günün ilk ışıklarıyla birlikte hareketlilik başlar. Ve nihayetinde aynı kadınları bu kez birer işçi olarak tarlada karşılarız. Çalışmanın bu aşamasında tüm yoğunluğun arasında sinemanın kurgusundan uzak yaşayan kadınlar bizim için oldukça temiz birer fikri simgeler.

İKİNCİ BÖLÜM
2. TEORİDE SİNEMA VE GERÇEKLİK ARASINDAKİ BAĞLANTI
2.2.1 Andre Bazin ve Geleneksel Kuramı
‘Toplumsallaştığı ölçüde insanlaşan organizmanın kendine dönüklüğü ve içe kapanıklığı, toplumla bağlarının kopması veya zayıflaması bakımından önem arz etmektedir. Toplumun şekillendirilmesinde, yapılacak düzenleme ve müdahalelerde rolü büyük olan insanın, özne niteliğini kaybederek silikleştiği bir durumda toplumsal ilerleme çok zor bir durumdur. Tarihsellik bilinciyle insan ilişkilerinin ve bir takım olayların kritiğinin yapılmaması halinde toplumda belirsizlik, yüzeysellik felsefesi hüküm sürmeye başlar.’ (Köroğlu,Esma, Yüzeysellik felsefesi, 5.01.2016)
 Derinlik bir arayıştır. İçinde bulunduğu evreni sorgulama, belli bir anlama ulaşma ve beraberinde gerçeği tüm boyutlarıyla bütünlüklü bir şekilde kavrama çabasıdır.  Antik çağdan günümüze değin yapılan budur fakat gerçek, her dönemde faklı kavramlar ve tanımlamalar ile elle tutulur bir hale getirilmeye çalışılsa da; gerçeğin kaybına uğranılan zamanlar da az değildir. Gerçeğin evrimi demek daha doğru bir tabir olabilir. Bazen, sinemanın gerçeklik üzerine olan bağlılığını belirtmiştir. ‘Sinema gerçeğin sanatı olarak bütünlük taşır.’ Gerçekliğin anlamı ile yakından ilgilenir. Sinema özellikle görsel ve uzamsal gerçekliğe bağlıdır. Bunlar da fiziköilerin gerçek dünyasıdır. Bu sebeple sinemanın temel gerçekliği, ‘ifade gerçekliği veya konu maddesi’ gerçekliğine bağlı değil hareketli resimlerin uzam gerçekliğine bağlıdır. Ancak gerçeğim temel varsayımı pratik alanda verimli değildir. Çünkü bize sinemanın neden gerçekçi göründüğünü söylemez. İzleyici fiziksel gerçekliği kavrayamaz.
Sonuç olarak sinemanın hammaddesinin, gerçekliğin kendisi olmadığını ; ancak gerçekliğin selüloit üzerinde kalan izleri olduğu kanısına varmıştır. Sinema dünyanın yakınında yer almaktadır ve tıpkı dünya gibi gözükmektedir. Bazen, sinemanın gerçeklik savunması olduğunu, sonu olmayan bir eğrinin yakınında çizilmiş bir doğru olup, uzadıkça eğriye yaklaşan ;fakat hiçbir zaman ona tam kavuşmayan  bir uzam olduğunu da söylemiştir.  Buradan da anlayacağımız gibi, sinema gerçeklik kuramının içerisinde bile tam olarak gerçeklik olarak savunulamaz. Bir görme biçiminin simülasyonu olarak izleyiciye yansır.

2.2 Bir Filmin Oluşum Aşamaları
Bir film oluşum sürecinde bir çok aşamadan geçerek izleyiciye ulaşır. Bir fikirle başlayan süreç tüm endüstriyi dolaştıktan sonra hayat bulur.  Aşağıda bu aşamaları detaylı olarak inceleyeceğiz.

2.2.1 Aklıma Bir Fikir Geldi
Bir fikirle start alan süreç. Nedir bu fikir? Bir yönetmenin ya da senaristin aklına gelen fikir ‘düşünce’ ile başlar bir senaryonun öyküsü. Kuşkusuz o fikir, belli bir kuluçkanın ürünüdür. Algılar çerçevesinde bir sinemacı hayatı çıplak algılamaz. O, her şeye bir öykü belki de bir kadavra olarak bakar. İnsanlara karışır... Hikayeler de yine insanlar arasında dolaşan gerçekliğin kurguya bürünmesidir. Okuduğu bir öykü, dinlediği bir teyze ya da izlediği bir film zihnin çerçevesinde bir alt yapı belirlemiştir kendine. O halde fikir artık bulunduğuna bir öyküde can bulmalı ve kağıt üzerinde çekilmeye hazır bir senaryoya dönüşmeli...

2.2.2 Senaryo Oluşum Aşamaları
Senaryo teknik olarak kısa bir eğitim sürecinden sonra biçimlenebilir. Ancak aslolan senaryo içerisindeki yaratıcılık ve hikaye bütünlüğüdür. Bu da senaristin edebiyat ile olan ilişkisi ve hayata dokunmasıyla bire bir paraleldir. Bir sinemacıyı ‘ötekilerden ayıran temel zorunluluk da tam olarak budur. Onun mutlaka bir derdi, anlatması gereken bir hikayesi vardır... O halde artık akla gelen fikir bir adım öteye taşınarak artık filmin çekim aşamasına taşınmalıdır.
2.2.3 Yönetmen Kavramı
Yönetmen, kamera ve izleyicinin durduğu yer bir birbirini destekleyen akışın bütünüdür. Yönetmen hikayesini kamerası ile anlatır ve filmi okumak artık izleyiciye kalır. ‘Yönetmen çoğu zaman, her şeyi bilen bir bakış açısıyla anlatıcı olmaktadır. Hikayenin içinde olmadığı halde, hikayeyi perdenin karşısına toplanmış, insanlara kendi durduğu yerde, kameranın konumunu belirlediği açıdan anlatmaktadır.’ Cengiz Asiltürk’ün Sinemada yaratıcı yönetmenin tanımı da tam olarak yönetmen-izleyici ilişkisini aktarmaktadır. Oluşan hikaye yönetmenin bakışı ile vücut bulurken bu anlatı iki farklı durumda karşımıza çıkar. Bunlardan ilki sanatsal anlatıdır ki beğeni düzeyi yüksektir ve filmi okuması gereken izleyici için bir alt yapı ister.  Yönetmen imgelerin arkasına sığınarak bir anlatı sunar. Diğer bir tarafta da, salt görüntüyü olduğu gerçeklikte sunan, izleyiciyi yormayan ve tabir yerindeyse bir tüketim aracı olarak görülen sinemadan bahsedebiliriz. Sinemanın endüstiriyel bir kulvarda durduğu gerçeğini bize yansıtan bir bakış. Bu tarz yönetmenlerin öğretme, düşündürme kaygısı yoktur. Onlar izleyicinin film süresince her tür düşünceden soyutlanması taraftarıdır.
2.2.4 Ön Hazırlık ve Sahada Çekim Süreci
Hikaye oluştu ve artık yapımcıyla temasa geçilip finans sağlandı. O halde bir ekip işi olan sinema; görüntü gurubunu, sanat gurubunu, reji gurubunu, prodüksiyon gurubunu oluşturmalı ve ortalama 4-5 haftayı kapsayacak saha aşamasında gerekli alt yapıyı hazırlamadır. Masa başı çalışılmış ön hazırlık süreci, bu çalışmanın pratikte uygulamasına dönüşmüştür. Hiç kuşkusuz bu aşamada yönetmenin en çok zorlanacağı ve direksiyon kontrolünü kaybedebileceği yönetim, oyuncu yönetimidir. Oyuncunun hikayeye teslimiyeti önemlidir. Bu da yönetmenin oyuncu ile ön hazırlık sürecinde geçirdiği zamanla ilgilidir. yönetmen ve oyuncunun okuma provaları ve senaryo çalışmaları saha da işi biraz daha kolaylaştıracaktır. Oyuncunun yönetmeni tanıması ve dilini anlaması burada en belirleyici olandır.
2.2.5 Post Prodüksiyon
Sahada yapılan çekimin ardından montaj aşamasında senaryo ve çekilen görüntülerin bütünlüğünü sağlayacak şekilde montajlanma süreci başlar. Yönetmenin kafasında oluşan kurgu akışı çoğu zaman senaryo ile örtüşmeyebiliyor. Bu aşamada sahneler atılabilir, film kısaltılabilir ya da oyunculuktan kaynaklanan sorunlar nedeniyle bazı bölümler olduğu gibi çıkarılabilir. Kurgu filmin oluşumunda en önemli noktada durmaktadır. Filmi tamamıyla başkalaştırabilir. Yine post aşamasında filmin dilinde önemli unsurlardan biri olan renk aşaması girer devreye. Burada belirleyici olan ise yönetmenin kafasında belirlediği renk filmin dönemi, soğukluğu ya da sıcaklığı, hikayesi ile ilgili belirleyicilik sağlıyor.






3. PRATİK OLARAK SİNEMA VE GERÇEKLİK ARASINDAKİ BAĞLANTI

3.1 Görsel Sunum Film İzlettirme Aşaması (Çağan Irmak, Babam ve Oğlum)
Söyleşi ve Hedef kitle üzerindeki etkisi
Hedef kitlemizin sosyo-ekonomik durumu ve insani ilişkiler kurma biçimi, göz önünde bulundurularak öncelikle onlarla zaman geçirip samimiyetlerini kazanmak birincil önceliğimiz olmuştur. Bu kapsamda, onlarla uzun süre geçirip medya okur yazarlığı anlamında sözlü olarak görüşmeler gerçekleştirildi. Onların gördüğümüz ve algıladığımız medya ve sinemanın yapım aşamalarının, gerçek dünyadan farklı olarak gerçekleştiği sinema ve medyanın sektörel her bir biriminin uzmanlaşmış farklı birimlerle gerçekleştiği ve sonuç olarak bir kişinin fikrine bağlı, kolektif bir iş olduğu anlatılmış ve görsel öğelerle bu anlatı desteklenmiştir. Bu bağlamda, sinema yapım aşamasında gerçek ve normal hayatmış gibi algılanan bir çok şeyin, bazen fikir olarak farklı süreçlerden geçip pratikte de bütçesine göre yeniden kurgulanıp sahada yapımı gerçekleşir. İlk baştaki inandığımız gerçeklik; kurgu, ses ve renk olarak yeniden yorumlanır ve seyircinin karşısına çıkar. Dolayısıyla, bu kurgulanmış bir gerçekliktir. 40-50 yaş aralığındaki taşralı kadınlar bu gerçeklikten ne kadar etkilenir ve gerçekliği nasıl okur. İki gün süren bu çalışmamızda, kadınların sinemaya bakışını değiştirmek kolay olmadı. Onların gerçekliği, içinde yaşadığı dünyayı algılama biçimleri sistem tarafından zaten bir yapıya oturtulmuştu.  Bu çalışmada yöntem olarak ise göstergebilim yöntemini uygulamaya çalıştık. İmgelerden yola çıkarak yönetmeni tanımlamak ve sinemasını nasıl okumamız gerektiğini anlamak çalışmanın hedeflerindendi. Peki nedir göstergebilim?
‘Gösterge, genel olarak, kendi dışmda bir şeyi temsil eden ve dolayısıyla bu temsil ettiği şeyin yerini alabilecek nitelikte olan her çeşit biçim, nesne, olgu, vb. olarak tanım­ lanır. Bu açıdan, sözcükler, simgeler, işaretler, vb. gösterge olarak kabul edilir. Sözgelimi, toplumsal bir dizge (sistem) olan ve temelde insanlar arasmda bildirişimi (iletişimi) sağ­ layan doğal diller, gösterge diye adlandırılan birimlerin (örneğin sözcüklerin) kendi aralarmda kurdukları ilişkiler­ den oluşur. Dilsel göstergelerin temel özelliğiyse, birbirin­ den ayrılamayan iki düzlem içermeleridir: Bir yanda ses ya da sesler bütünü vardır, bir yanda da kavram. Dilbilimciler sesi ya da sesler bütününü gösteren, kavramı da gösterilen diye adlandırırlar.’ (Göstergebilimin ABC’si, Rıfat, Mehmet, İstanbul,1992:11)


SONUÇ
Çalışmamız bağlamında Babam ve Oğlum filmini taşralı kadınlarla iki gün süren bir çalışma ile tüm detayları ile aldık. Gerek kamera arkası, gerek filmin oyuncularının yorumları olsun tüm detayları ile kadınlara izletildi. Çalışmamızın başında filmin toplam 90 dk lık bir süreden ibaret olup, plan ve sekanslardan haberdar olmayan kadınlar, çekim sürecinin de eş zamanlı yürütüldüğünü düşünüyordu. Filmin duygusal akışına kapılıp bir süre karakterler için gözyaşı döken kadınların atölyenin sonunda gerçeklik algıları farklı bir boyut kazandı. Filmin endüstriyel yanından, Pazar aşamasından, haberdar oldu. Proje, filmin amaçlılık esasına göre üretildiğini hedef kitlesine net olarak anlatmış bulunmaktadır.




KAYNAKÇA
Köroğlu,Esma, Yüzeysellik felsefesi, 5.01.2016
Proust ve Göstergeler, Deleuze, İstanbul 2002
Sinema Kuramları 2, Özarslan, İstanbul 2013 /Edgar Morin
Bresson sinemasında Aşkınlığın İçkinliği, Oruç, Mehmet, Ankara, 2014
Postmodernizm ve Sinema, Büyükdüvenci - Öztürk,  Ankara, 2014
Göstergebilimin ABC’si, Rıfat, Mehmet, İstanbul,1992
Bazen, Sinema Nedir?, İstanbul, 2012