Neslihan Kültür
Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi
Radyo Sinema ve Televizyon
neslihankultur@maltepe.edu.tr
GİRİŞ
‘Gerçeğin sinemasını kavramanın iki yolu
vardır, ilki gerçekliği görünür kıldığını sanmak, ikincisi ise gerçekliğin
sorununu ortaya koymaktır. Aynı şekilde Cinema Verte’yi de kavramanın iki yolu
vardır, ilki hakikati verdiğini iddia etmek, ikincisi ise hakikat sorununu
ortaya koymaktır.’
Edgar MORİN
Görme ve
dünyayı algılama biçimimiz hiç kuşkusuz
kundaktaki bebeklikten itibaren hayatımıza girmiştir. O halde dünyayı görme, duyumsama hali kendi
algıladığımız ve anlamlandırdığımız gerçekliktedir. Salt gerçeklik kavramı bu
anlamda bir sürü soruyu beraberinde getirir. Algıladığımız dünya, oluşumuzun
potasında eritilerek bize sunulmuş gerçeklik değeri ‘ötekilerin’ gerçekliğine
dönüştürülmüştür. Bireyler kendi varoluşunu oluştururken bir çok koşullanmaya
maruz kalmıştır. Popüler kültürün bir akım haline dönüştüğü çağımızda
gerçekliğin el değiştirmesi de kuşkusuz kaçınılmaz oldu. John Fiske’nin Popüler Kültürü Anlamak
kitabında da söz ettiği gibi ’bir gün sınıfta içinizde şu an kimler kot
pantolon giyiyor diye sorduğumda, 125 öğrenciden 118’inin kot pantolon
giydiğini gördüm. Düzeni bozan 7 öğrencimin de kot pantolonu vardı, ama o gün
giymemişlerdi.’ Popüler kültürün etkileşimi yönünden yola çıkarsak medyanın
koşulsuz hayatımızdaki etkisinin de insanların giyim ve davranışlarını nasıl
etkilediğini aşikar bir şekilde görebiliriz.
Projenin genel
amacındaki hedef, ‘sinema okur yazarlığı’
olsa da; öncelikle yönlendirilme ve etkileşim konularını ele alarak, sinemanın
çağımızda etkileyicilik değeri üzerinde de durulacak ve gerçekliği-kurgusallığı
sorgulatmak projenin temel amacı olacaktır.
1.Medya Okuryazarlığı
Medya okuryazarlığı terimi İngilizce
“media literacy” sözcüğünden dilimize çevrilmiştir. Medya Okuryazarlığı; yazılı ve yazılı
olmayan, büyük çeşitlilik gösteren formatlardaki (televizyon, video, sinema,
reklâmlar, internet v.s.) mesajlara ulaşma, bunları göstergeler üzerinden çözümleme,
değerlendirme ve iletme yeteneği kazanabilmek olarak tanımlanmaktadır. ,
Medya okuryazarlığının insanların hayatına girmesindeki temel neden;
hedef kitlelerin yaygın ve önemli bir iletişim aracı olan medyayı, bilinçli
okuması ve göstergeleri doğru algılamasıdır. O halde, medya içine aldığı geniş
bir çerçevenin doğru yere konulmasında hayatımızı kolaylaştıran büyük bir
etkendir.
Medya dili hiç kuşkusuz günlük hayatımızda kullanılan sözcükler
dizilimiyle hayatımıza girmiştir ; ancak bunun yanında sinemadan tiyatroya,
televizyondan sosyal medyaya kadar uzanan alanlarda dil bütünleştiği her
iletişim aracında yeni bir anlam, yeni bir biçim kazanmıştır. Sözlerin görselle
birleştiği bu alanlarda göstergelerin mesajları, sunulduğu kitle üzerindeki
etkiyi bilinçli bir dönüşüme ulaştırmıştır. Medya okuryazarlı ise artık bir
göstergeye dönüşen medya dilinin doğru okunması açısından hayatımızda önemli
bir yere ulaşmıştır.
2.Sinema Oluşum Süreci ve
Sinema Okuryazarlığına Giriş
Sinema; öykü anlatıcılığının kamera ile dışa vurumundan doğmuştur.
Edebiyat gibi, tiyatro gibi bir çok sanat dallarının farklı bir yöntemle ifade etme
isteği ve bunun doğurduğu hikaye anlatıcılığıdır. Lumiere Kardeşlerin, ‘Trenin Gara Girişi’ filmiyle hayatımıza
giren sinema, zamanla farklı bir endüstriye dönüşmüştür.
Öncelikle ‘bir fikrim var’ ile ortaya atılan düşünce, bu fikrin bir
senaryo ile tamamlanmasıyla hayat bulur. Daha sonra karşımıza çıkacak bir film
oluşturma serüveninde yapımcı ile temas aşaması başlar. Fikrin, bu temasta
yapımcıya sunumu ve üretilebilirlilik gerçekliği önemlidir. Yapımcının onayıyla
artık finans aşaması da çözülmüş sıra üretim aşamasına gelmiştir. Bu aşamada ön
hazırlık ekibi itinayla senaryoyu bir kadavraya dönüştürerek sahadaki çekim
aşamasına kolaylık sağlar. Oyuncu seçimleri, yönetmen tarafından senaryo
karakterlerinin uygunluğuna göre seçilip geriye kalan teknik kısımlar, teknik
ekiple senaryo üzerinden tartışılır. Artık sahada bir realiteye dönüştürülen
fikir yardımcı yönetmenin ön hazırlıkta yaptığı program üzerinden çekim
aşamasına uygulanır. Program uygunluğunda çekilen film artık postprodüksüyon
aşamasında; renk ses ve kurgu ile somut
bir göstergeye ulaşır. Artık ortaya çıkan filmi pazar aşaması beklemektedir.
Önceki yıllarda filme basma zorunluluğu dağıtım için yapımcıyı finans olarak
zorlayan kısımdı ; ancak günümüzde teknolojinin farklı bir boyuta ulaşmasıyla
bu sorun ortadan kalkmış DSP formatında
dijital olarak yayınlabilir hale gelmiştir.
Şu aşamaya kadar söz ettiğimiz sinema oluşum serüveni artık izleyiciyle
buluşarak son bulmuş bundan sonra filmi anlamlandırma, okuma aşaması
başlamıştır.
Bu çalışmada araştırmasını yapacağımız konu da tam bu noktada
başlamaktadır. Bir filmi, kurgusal, anlamsal, göstergebilimsel açıdan
parçalayarak hedef kitle katılımıyla çözümleyeceğiz.
1.BÖLÜM
1.HEDEF KİTLE
1.1
Hedef Kitlenin Sosyo-Ekonomik Tanımı
Sinema oluşum sürecinin ardından izleyici ile buluşmuş artık asıl
hedeflenen okuma aşamasına geçilmiştir. Bu bağlamda yapacağım araştırma için
seçtiğim hedef kitle Adana’nın Yemişli köyünde yaşayan, 50 yaş üstü ırgat
kadınlardır. Bu kadınlar, genellikle kalabalık bir aile içerisinde, kent
yaşamından uzak, kendi üretim çabasında yaşayan insanlardır. Çukurovanın bu
topraklarında güne erken başlanır ve iş yaşamından once evdeki temel
sorumluluklar tamamlanır. Hayvanlar yemlenir, eşe ve çocuklara kahvaltı hazırlanır,
evin rutin işleri tamamlanır ve artık çalışmak için köyün bir yerinde
toplanarak traktörlere binilir ve tarlaya gitmek için yolculuk başlar. Her bir
kadının kendi iş paylaşımı vardır bu tarlada. Varsa hasatlar toplanır yoksa
ekim için toprak hazırlanır. Köyün yerlileri buraya gelen gezici işçilerle
birlikte çalışmaktadır. Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen mevsimlik
işçiler, buradaki yerlilerle iç içe çalışmaktadır. Mevsimlik işçilerin, yaşam alanları bir
arazinin üzerine kurulmuş çadırlardan ibarettir. Sabit tuvaletleri ve
mutfakları mevcut değildir. İç içe geçmiş yaşamları oldukça dramatiktir. Günlük
kazançları ortalama 15 tl. olan işçilerin çalışma saatleri 8-9 saat
aralığındadır.
1.2 Neden Bu Hedef Kitle?
Neden bu hedef kitle sorusunun yanıtı kuşkusuz iletişim araçlarının bir
ağ gibi ördüğü insanların biraz daha dışında bir toplum olmasıdır. Ideolojik
olarak medyanın etkisinden uzak, kendi halinde bir toplulk olarak
tanımlayabiliriz bu kitleyi. Onlar kent hayatının aksine; doğayla iç içe,
koşuşturmadan uzak yaşayan insanlar. Çalışmanın bu kısmında sinema okur
yazarlığını, daha arı kişilerle çalışmak doğru olacaktır.
1.3
Taşradaki Hayat ve Medya ile İlişkisi
‘Taşra kenti’ denildiğinde beyinde nasıl bir anlam oluşur sorusunun yanıtı
çok çeşitlilik göstermekte, taşra, sanatın çeşitli dallarına farklı konukluk
etmektedir. Aslında taşra tam da şehir hayatının karşıtlığını ifade etmektedir
bize. Şehrin gürültüsünden uzak, kendi halindeki anatomisi, zihnimizde oldukça
sesiz bir tınının melodisidir adeta. O halde taşra, insanların kirlilikten ve
kapitalist sistemden kısmen de olsa kurtulduğu bir bölgedir diyebiliriz.
Taşrada insanlar nasıl yaşar? Taşrada insanlar, şehir hayatı ile
kıyasladığımızda, gerek ulaşım, gerek sosyal hayat ve gerekse de üretim olarak
yerel ve sadeleştirilmiş bir hayat düzenine sahiptirler. Medya ile olan
ilişkisi de her evde olan TV kutusundan öteye geçmemektedir.
Benim sinema okuryazarlığı için seçtiğim hedef kitlem de, Adana’nın
Yemişli köyünde yaşayan tarla işçisi kadınlar. Bu kadınların kent ile olan
ilişkisi yok denecek kadar az... Onların rutinlerinde tüketimden çok üretim
var. Hayvancılığında oldukça yaygın olduğu köyde günün ilk ışıklarıyla birlikte hareketlilik
başlar. Ve nihayetinde aynı kadınları bu kez birer işçi olarak tarlada
karşılarız. Çalışmanın bu aşamasında tüm yoğunluğun arasında sinemanın
kurgusundan uzak yaşayan kadınlar bizim için oldukça temiz birer fikri
simgeler.
İKİNCİ BÖLÜM
2. TEORİDE
SİNEMA VE GERÇEKLİK ARASINDAKİ BAĞLANTI
2.2.1 Andre
Bazin ve Geleneksel Kuramı
‘Toplumsallaştığı ölçüde insanlaşan
organizmanın kendine dönüklüğü ve içe kapanıklığı, toplumla bağlarının kopması
veya zayıflaması bakımından önem arz etmektedir. Toplumun şekillendirilmesinde,
yapılacak düzenleme ve müdahalelerde rolü büyük olan insanın, özne niteliğini
kaybederek silikleştiği bir durumda toplumsal ilerleme çok zor bir durumdur.
Tarihsellik bilinciyle insan ilişkilerinin ve bir takım olayların kritiğinin
yapılmaması halinde toplumda belirsizlik, yüzeysellik felsefesi hüküm sürmeye
başlar.’ (Köroğlu,Esma,
Yüzeysellik felsefesi, 5.01.2016)
Derinlik bir arayıştır. İçinde
bulunduğu evreni sorgulama, belli bir anlama ulaşma ve beraberinde gerçeği tüm
boyutlarıyla bütünlüklü bir şekilde kavrama çabasıdır. Antik çağdan günümüze değin yapılan budur
fakat gerçek, her dönemde faklı kavramlar ve tanımlamalar ile elle tutulur bir
hale getirilmeye çalışılsa da; gerçeğin kaybına uğranılan zamanlar da az
değildir. Gerçeğin evrimi demek daha doğru bir tabir olabilir. Bazen,
sinemanın gerçeklik üzerine olan bağlılığını belirtmiştir. ‘Sinema gerçeğin
sanatı olarak bütünlük taşır.’ Gerçekliğin anlamı ile yakından ilgilenir.
Sinema özellikle görsel ve uzamsal gerçekliğe bağlıdır. Bunlar da fiziköilerin
gerçek dünyasıdır. Bu sebeple sinemanın temel gerçekliği, ‘ifade gerçekliği
veya konu maddesi’ gerçekliğine bağlı değil hareketli resimlerin uzam
gerçekliğine bağlıdır. Ancak gerçeğim temel varsayımı pratik alanda verimli
değildir. Çünkü bize sinemanın neden gerçekçi göründüğünü söylemez. İzleyici
fiziksel gerçekliği kavrayamaz.
Sonuç olarak sinemanın hammaddesinin, gerçekliğin kendisi
olmadığını ; ancak gerçekliğin selüloit üzerinde kalan izleri olduğu kanısına
varmıştır. Sinema dünyanın yakınında yer almaktadır ve tıpkı dünya gibi
gözükmektedir. Bazen, sinemanın gerçeklik savunması olduğunu, sonu olmayan bir
eğrinin yakınında çizilmiş bir doğru olup, uzadıkça eğriye yaklaşan ;fakat
hiçbir zaman ona tam kavuşmayan bir uzam
olduğunu da söylemiştir. Buradan da
anlayacağımız gibi, sinema gerçeklik kuramının içerisinde bile tam olarak
gerçeklik olarak savunulamaz. Bir görme biçiminin simülasyonu olarak izleyiciye
yansır.
2.2 Bir Filmin
Oluşum Aşamaları
Bir film oluşum sürecinde bir çok aşamadan geçerek
izleyiciye ulaşır. Bir fikirle başlayan süreç tüm endüstriyi dolaştıktan sonra
hayat bulur. Aşağıda bu aşamaları
detaylı olarak inceleyeceğiz.
2.2.1 Aklıma Bir
Fikir Geldi
Bir fikirle start alan süreç. Nedir bu fikir? Bir
yönetmenin ya da senaristin aklına gelen fikir ‘düşünce’ ile başlar bir
senaryonun öyküsü. Kuşkusuz o fikir, belli bir kuluçkanın ürünüdür. Algılar
çerçevesinde bir sinemacı hayatı çıplak algılamaz. O, her şeye bir öykü belki
de bir kadavra olarak bakar. İnsanlara karışır... Hikayeler de yine insanlar
arasında dolaşan gerçekliğin kurguya bürünmesidir. Okuduğu bir öykü, dinlediği
bir teyze ya da izlediği bir film zihnin çerçevesinde bir alt yapı
belirlemiştir kendine. O halde fikir artık bulunduğuna bir öyküde can bulmalı
ve kağıt üzerinde çekilmeye hazır bir senaryoya dönüşmeli...
2.2.2 Senaryo
Oluşum Aşamaları
Senaryo teknik olarak kısa bir eğitim sürecinden sonra
biçimlenebilir. Ancak aslolan senaryo içerisindeki yaratıcılık ve hikaye
bütünlüğüdür. Bu da senaristin edebiyat ile olan ilişkisi ve hayata
dokunmasıyla bire bir paraleldir. Bir sinemacıyı ‘ötekilerden ayıran temel
zorunluluk da tam olarak budur. Onun mutlaka bir derdi, anlatması gereken bir
hikayesi vardır... O halde artık akla gelen fikir bir adım öteye taşınarak
artık filmin çekim aşamasına taşınmalıdır.
2.2.3 Yönetmen
Kavramı
Yönetmen, kamera ve izleyicinin durduğu yer bir birbirini
destekleyen akışın bütünüdür. Yönetmen hikayesini kamerası ile anlatır ve filmi
okumak artık izleyiciye kalır. ‘Yönetmen
çoğu zaman, her şeyi bilen bir bakış açısıyla anlatıcı olmaktadır. Hikayenin
içinde olmadığı halde, hikayeyi perdenin karşısına toplanmış, insanlara kendi
durduğu yerde, kameranın konumunu belirlediği açıdan anlatmaktadır.’ Cengiz
Asiltürk’ün Sinemada yaratıcı yönetmenin tanımı da tam olarak yönetmen-izleyici
ilişkisini aktarmaktadır. Oluşan hikaye yönetmenin bakışı ile vücut bulurken bu
anlatı iki farklı durumda karşımıza çıkar. Bunlardan ilki sanatsal anlatıdır ki
beğeni düzeyi yüksektir ve filmi okuması gereken izleyici için bir alt yapı
ister. Yönetmen imgelerin arkasına
sığınarak bir anlatı sunar. Diğer bir tarafta da, salt görüntüyü olduğu
gerçeklikte sunan, izleyiciyi yormayan ve tabir yerindeyse bir tüketim aracı
olarak görülen sinemadan bahsedebiliriz. Sinemanın endüstiriyel bir kulvarda
durduğu gerçeğini bize yansıtan bir bakış. Bu tarz yönetmenlerin öğretme,
düşündürme kaygısı yoktur. Onlar izleyicinin film süresince her tür düşünceden
soyutlanması taraftarıdır.
2.2.4 Ön Hazırlık
ve Sahada Çekim Süreci
Hikaye oluştu ve artık yapımcıyla temasa geçilip finans
sağlandı. O halde bir ekip işi olan sinema; görüntü gurubunu, sanat gurubunu,
reji gurubunu, prodüksiyon gurubunu oluşturmalı ve ortalama 4-5 haftayı
kapsayacak saha aşamasında gerekli alt yapıyı hazırlamadır. Masa başı
çalışılmış ön hazırlık süreci, bu çalışmanın pratikte uygulamasına dönüşmüştür.
Hiç kuşkusuz bu aşamada yönetmenin en çok zorlanacağı ve direksiyon kontrolünü
kaybedebileceği yönetim, oyuncu yönetimidir. Oyuncunun hikayeye teslimiyeti
önemlidir. Bu da yönetmenin oyuncu ile ön hazırlık sürecinde geçirdiği zamanla
ilgilidir. yönetmen ve oyuncunun okuma provaları ve senaryo çalışmaları saha da
işi biraz daha kolaylaştıracaktır. Oyuncunun yönetmeni tanıması ve dilini
anlaması burada en belirleyici olandır.
2.2.5 Post
Prodüksiyon
Sahada yapılan çekimin ardından montaj aşamasında senaryo ve çekilen
görüntülerin bütünlüğünü sağlayacak şekilde montajlanma süreci başlar.
Yönetmenin kafasında oluşan kurgu akışı çoğu zaman senaryo ile örtüşmeyebiliyor.
Bu aşamada sahneler atılabilir, film kısaltılabilir ya da oyunculuktan
kaynaklanan sorunlar nedeniyle bazı bölümler olduğu gibi çıkarılabilir. Kurgu
filmin oluşumunda en önemli noktada durmaktadır. Filmi tamamıyla
başkalaştırabilir. Yine post aşamasında filmin dilinde önemli unsurlardan biri
olan renk aşaması girer devreye. Burada belirleyici olan ise yönetmenin
kafasında belirlediği renk filmin dönemi, soğukluğu ya da sıcaklığı, hikayesi
ile ilgili belirleyicilik sağlıyor.
3. PRATİK OLARAK
SİNEMA VE GERÇEKLİK ARASINDAKİ BAĞLANTI
3.1 Görsel Sunum
Film İzlettirme Aşaması (Çağan Irmak, Babam ve Oğlum)
Söyleşi ve Hedef
kitle üzerindeki etkisi
Hedef kitlemizin sosyo-ekonomik durumu ve insani
ilişkiler kurma biçimi, göz önünde bulundurularak öncelikle onlarla zaman
geçirip samimiyetlerini kazanmak birincil önceliğimiz olmuştur. Bu kapsamda,
onlarla uzun süre geçirip medya okur yazarlığı anlamında sözlü olarak
görüşmeler gerçekleştirildi. Onların gördüğümüz ve algıladığımız medya ve
sinemanın yapım aşamalarının, gerçek dünyadan farklı olarak gerçekleştiği
sinema ve medyanın sektörel her bir biriminin uzmanlaşmış farklı birimlerle
gerçekleştiği ve sonuç olarak bir kişinin fikrine bağlı, kolektif bir iş olduğu
anlatılmış ve görsel öğelerle bu anlatı desteklenmiştir. Bu bağlamda, sinema
yapım aşamasında gerçek ve normal hayatmış gibi algılanan bir çok şeyin, bazen
fikir olarak farklı süreçlerden geçip pratikte de bütçesine göre yeniden
kurgulanıp sahada yapımı gerçekleşir. İlk baştaki inandığımız gerçeklik; kurgu,
ses ve renk olarak yeniden yorumlanır ve seyircinin karşısına çıkar.
Dolayısıyla, bu kurgulanmış bir gerçekliktir. 40-50 yaş aralığındaki taşralı
kadınlar bu gerçeklikten ne kadar etkilenir ve gerçekliği nasıl okur. İki gün
süren bu çalışmamızda, kadınların sinemaya bakışını değiştirmek kolay olmadı.
Onların gerçekliği, içinde yaşadığı dünyayı algılama biçimleri sistem
tarafından zaten bir yapıya oturtulmuştu. Bu çalışmada yöntem olarak ise göstergebilim
yöntemini uygulamaya çalıştık. İmgelerden yola çıkarak yönetmeni tanımlamak ve
sinemasını nasıl okumamız gerektiğini anlamak çalışmanın hedeflerindendi. Peki
nedir göstergebilim?
‘Gösterge, genel olarak,
kendi dışmda bir şeyi temsil eden ve dolayısıyla bu temsil ettiği şeyin
yerini alabilecek nitelikte olan her çeşit biçim, nesne, olgu, vb. olarak
tanım lanır. Bu açıdan, sözcükler, simgeler, işaretler, vb. gösterge
olarak kabul edilir. Sözgelimi, toplumsal bir dizge (sistem) olan ve temelde
insanlar arasmda bildirişimi (iletişimi) sağ layan doğal diller, gösterge
diye adlandırılan birimlerin (örneğin sözcüklerin) kendi aralarmda
kurdukları ilişkiler den oluşur. Dilsel göstergelerin temel özelliğiyse,
birbirin den ayrılamayan iki düzlem içermeleridir: Bir yanda ses ya da
sesler bütünü vardır, bir yanda da kavram. Dilbilimciler sesi ya da sesler
bütününü gösteren, kavramı da gösterilen diye adlandırırlar.’ (Göstergebilimin
ABC’si, Rıfat, Mehmet, İstanbul,1992:11)
SONUÇ
Çalışmamız bağlamında Babam ve Oğlum filmini taşralı
kadınlarla iki gün süren bir çalışma ile tüm detayları ile aldık. Gerek kamera
arkası, gerek filmin oyuncularının yorumları olsun tüm detayları ile kadınlara
izletildi. Çalışmamızın başında filmin toplam 90 dk lık bir süreden ibaret
olup, plan ve sekanslardan haberdar olmayan kadınlar, çekim sürecinin de eş
zamanlı yürütüldüğünü düşünüyordu. Filmin duygusal akışına kapılıp bir süre
karakterler için gözyaşı döken kadınların atölyenin sonunda gerçeklik algıları
farklı bir boyut kazandı. Filmin endüstriyel yanından, Pazar aşamasından,
haberdar oldu. Proje, filmin amaçlılık esasına göre üretildiğini hedef
kitlesine net olarak anlatmış bulunmaktadır.
KAYNAKÇA
Köroğlu,Esma,
Yüzeysellik felsefesi, 5.01.2016
Proust
ve Göstergeler, Deleuze, İstanbul 2002
Sinema Kuramları 2, Özarslan, İstanbul 2013 /Edgar Morin
Bresson sinemasında Aşkınlığın
İçkinliği, Oruç, Mehmet, Ankara, 2014
Postmodernizm ve Sinema, Büyükdüvenci -
Öztürk, Ankara, 2014
Göstergebilimin
ABC’si, Rıfat, Mehmet, İstanbul,1992
Bazen, Sinema
Nedir?, İstanbul, 2012