26 Ekim 2017 Perşembe

YOKSULLUK

YOKSULLUK

Elektrik  kablolarının bir birine teyet geçtiği çatıların üzerinde av arayan kuşlar sürüsü, o çatıların altında yatan hikayelerden habersiz karnını doyurma çabasına düşmüştü. Griye çalan boğuk havanın sinsi bir huzuru barındırdığını düşündüm hep. çocukluğun yoksul zamanlarını hatırlatır bana. Telaş içinde uyandığım, yakamı bulsam çantamı bulamadığım günleri... Odun sobası henüz kendini bile ısıtmamışken giyinmenin işkenceye dönüştüğü o anlardaki sana yağlı bazlamanın sinsi huzuru işte. Aceleyle acıtıla acıtıla taranan saçların tepeden bir ağaç şeklini alacak şekilde toplanmasının birazdan gireceğin sınıfta alay konusu olacağını bilmenin huzursuzluğu... Zaman garip bir algı elbette. Hızlıca dönüşen hayatlarımızın bilmem kaç yaşına gelindiğinde 'yoksul günlerimiz' diye soyluca şarap mezesi olacağını bilseydik belki daha çok malzeme toplardık. Çok sonraları öykülerin, gri puslu havasının dar sokaklarını okurken aslında o kadar da yalnız olmadığımızı anladık elbette. İnsan acı çekerken sadece kendine has sanıyor oysa... Herkes çok mutlu da o itinayla seçilmiş sanki bu yoksul öykünün kahramanı olmak için!!! Yoksulluk hiç kimseyi terk etmez aslında, gölge gibi peşindedir. Bazen para olur yoksulluk, anne olur, BABA olur, yitirilen çocuk olur, eş olur... Ama hep olur. Biz duymayız sadece büyük şehirlerde, gürültüden, kalabalıktan. Oysa o yanıbaşımızda avını bekler. Neyin çoksa alır ötekini. Hani tüm o çok bilmiş kitaplar ahkam keser ya insana dair. Çocukken ebeveynler böyle davranırsa ilerisi şöyle olur diye. Herşeyin bu denli acımasızca dönüştüğü ve kontrolsüzce önümüze sunulduğu bu hayatta insanı bu kadar kalıba sokmanın garipliği şapşala çeviriyor beni. Patlayan bombalar, x örgütleri, tecavüzler, cinayetler, maganda sevgililer, madde bağımlılıları … Tüm bunların içinde iyi bir çocukluk geçirmiş olmak iyi bir birey olmayı sağlar mı acaba? Yaya kaldırımında beklerken ölen 23 yaşındaki genç öğretmen kadın, belki de muhteşem ebeveynlerin muhteşem çocuğuydu. Bunu hangi insan davranışları bilimine sığdırabiliriz bilemedim. Aslında üzerine de baya düşündüm.  Ben yoksulluk koydum adını ama öyle sana yağlı bazlamanın, odun sobasının yoksulluğu değil bu…